- Köprülü Mehmet Paşa Camii: 1662 yılında ibadete açılan camii, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami; Çarşı’da Çeşme Mahallesindedir. Yazıtı yoktur, ancak yapımını sağlayan Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından gönderilen el yazması bir Kuran’dan 1661/1662 yılında ibadete açıldığı anlaşılmaktadır. Çarşıdan büyük kemerli bir kapıdan avlusuna girilmektedir. Ayrıca Arasta’ya açılan bir diğer kapısı vardır.
Caminin ana mekanı kare planlıdır, üstünü tromplarla geçilen bir kubbe örtmektedir.Ayrıca bu kubbenin oturduğu sekizgen kasnak dışardan payandalarla desteklenmiştir. Beş bölümlü beşik tonozlarla örtülü bir son cemaat yeri vardır. Köprülü Mehmet Paşa Camii Sütunlara oturan, kemerlerle avluya açılan giriş kısmının sağ tarafından tek şerefeli minaresi yer almaktadır. Camide, özellikle içerde, daha geç bir devrin ürünü olan kalem işleri, mahfil kısmı belirgin noktalardır. Köşe sütunlarıyla belirlenen boyalı mihrabı, ahşap geometrik motiflerle şekillenen minberiyle, bu yapıda yer yer çözüme ulaşmamış kısımlar bulunmaktadır.
Cami tümüyle XVII yüzyılın özelliklerini belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır. Cami iki kez restore edilmiştir. Avlusunda şadırvan, güneş saati ile kütüphane ve muvakkithane olarak müştereken yapılmış bina bulunmaktadır.
- İzzet Mehmet Paşa Camii: Padişah III. Selim zamanında ve 1794-1798 yılları arasında Sadrazamlığa yükselen aslen Safranbolulu olan İzzet Mehmet Paşa, Çarşı içinde bir cami yaptırmıştır. Anılan cami,i İstanbul’daki Nuruosmaniye Camisinin adeta küçük bir modelini oluşturur. Tamamen kesme taştan yapılmış olan cami, Fevkani Camiler grubu içinde düşünülebilecek özellikler taşır. Küçük bir külliyeyi oluşturan, eğimli araziye uyumlu bir şekilde yerleşen yapılardan camiye 10 basamaklı merdivenlerle ulaşılır. Yapının ana mekanını örten kubbeye pandantiflerle geçilmekte aradaki kasnağa ise pencereler açıldığı görülmektedir. Köşelerdeki ağırlık kuleleri yapıyı sınırlar. Namaz kılma alanı kare biçiminde olup eni boyu 13.5 metredir. Minber ve mihrabı çok zengindir. Mihrabın üzerinde Padişah III. Selim’in tuğrası vardır. İçindeki kalem işleri, bezemeleri, çok köşeli kalem gibi zarif minare gövdesi ile külah ve alemi bu zarafete layık bir şekilde yapılmıştır. 1902-1903 ve 1990 yıllarında onarım gören caminin külliyesi içinde kütüphane, abdesthane, iki çeşme ve vakıf dükkanları yer alır. Cami ve avlusu altından geçen Akçasu deresi üzerine yapılan kemerler üzerine oturmaktadır.
- Kazdağlıoğlu Camii: Giriş kapısı üzerindeki yazıttan 1778 tarihinde Borlu Ayanı, Hacı Halil Mahallesinden, Kazdağlıoğlu Mehmet Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Taş ve tuğladan, tek kubbeli olarak yapılmış bu yapıda da tromplardan kasnağa, oradan kubbeye geçilmektedir. Çevresinin açılması nedeniyle, önündeki küçük avlunun ortadan kalktığı bu yapının üç bölümlü bir son cemaat yeri vardır. Ortadaki kubbe, yanlarındakiler ise aynalı tonozlarla örtülüdür.
- Hidayetullah Camisi: Giriş kapısı üzerindeki yazıttan 1718-1719 tarihinde Hidayet Ağa tarafından yapıldığı, 1873-1874 tarihinde de onarım gördüğü anlaşılmaktadır.
- Dağdelen Camii: Giriş kapısı üzerindeki yazıttan 1767-1768 tarihinde Hacı Mehmet adlı bir kişi tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
- Lütfiye Camii: 1878/1879 yılında Hacı Hüseyin Hüsnü tarafından yaptırılmıştır.
- Mescit/Zülmiye Camii: 1883/1884 yılında yapılmıştır.
- Gazi Süleyman Paşa Medresesi: Eski Caminin alt kısmındadır. Orhan Beyin oğlu Şehzade Süleyman tarafından ya da onun adına yaptırıldığı; 1845/1846 tarihinde de Sultan Abdülmecit tarafından onartıldığı şimdi kaybolmuş olan kitabesinden anlaşılmaktadır.
- Cinci Hanı: Sultan İbrahim’in Sadrazamlarından Cinci Hoca (Kazasker Hüseyin Efendi) tarafından yaptırılmıştır. Kesin yapım tarihi bilinmemesine rağmen 1640-1648 tarihleri arasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kesme ve moloz taştan yapılmış han, iki bölümden oluşmaktadır. Ortadaki avluya açılan iki katlı revakların gerisine odalar, güney batısına ise avludan geçilen ahır bölümü yerleştirilmiştir. Avlunun ortasında bulunan havuz genel görünümünü bugün de korumaktadır. Yeni restore edilerek hizmete açılan 2 katlı 62 odalı Cinci Hanı’nın giriş kapısı, kilit ve anahtarı; Türk demir işçiliğinin ilginç örneğidir.
- Cinci Hamamı: Bu eserde Cinci Hoca tarafından yaptırıldığı için Cinci Hamamı olarak anılmakta, hamamın yapılış tarihinin ise, Cinci Hanı ile aynı zamanda (1640-1648) olduğu sanılmaktadır. Hamam, Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında Hamide Hatun Vakfı olarak geçmektedir. Hamam kadınlar ve erkekler kısmından oluşmaktadır. İki bölümün planının da aynı olduğu bu hamam, haçvari sıcaklıklı hamamlar grubuna girer. Çarşının içinden girişi bulunan hamamın, iki bölümünün de soğukluklarını tromplu bir kubbe örtmektedir. Ilıklık kısmında helalar yer almaktadır. Sıcaklık kısmı ise haçvari planlıdır. Bu kısım ortada kubbe, bu kubbeli alana açılan dört beşik tonoz ve köşelerde dört küçük kubbeyle örtülüdür. Arkada külhan ve ocak yer alır. Türk hamam geleneğinde belirgin bir özellik olarak her iki bölümün girişlerinin farklı sokaklara açılmasının dışında ayrılık taşımayan bu hamam Safranbolu’nun en özellikli hamamlarının başında gelmektedir. Restore edilmiş olup, hizmete açıktır.
- Tokatlı Köprüsü: 1778 yılında Kazdağlıoğlu tarafından su köprüsü olarak yapıldığı, daha sonra 1796-1797 yıllarında İzzet Mehmet Paşa tarafından geçit durumuna getirildiği söylenmektedir. 40 metre uzunluğunda, 15 metre açıklıklı tek bir kemerden oluşan 6 metre genişliğindeki bu köprü 30 metre yüksekliğindedir.
- İncekaya Su Kemeri: Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından yenilenerek kentte kazandırdığı eserlerden biridir. Mimari değer taşıyan bu eserin, 1794-1798 tarihlerinde tamirat geçirdiği bilinmektedir. Bu yıllarda kente büyük hizmetleri bulunan Paşanın en büyük hizmeti kente gelen su yollarını onartmasıdır. 116 metre uzunluğundaki su kemeri yerden yaklaşık 60 metre yüksekliktedir. Bu büyük kemerin üzerindeki 5 kemerli bölümü tamamen taştan ve Horasan harcı ile yapılmıştır. Toprak üzerine rastlayan bölümler 2.5 m. derenin üzerine rastlayan kemer üstü ise 1.20 metre genişliktedir. Bir kanal içinde su geçer. Suyun akış hızının dengelenmesi için su kemeri üç kıvrımlıdır. Buradan geçen su Asmazlar Konağının bahçesinde bulunan su terazisinden kente dağıtılır.
- Taşköprü: Kesin yapım tarihi bilinmemesine rağmen Osmanlılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır. 34 metre uzunluğunda, 2 kemerli, yalın görünüşlü bir yapıdır.
- Saat Kulesi: Eski Hükümet Konağı arkasına düşen yerde, eski kalenin orta yerinde, bu günde görev yapan saat kulesi, III. Selim’in Sadrazamlarından İzzet Mehmet Paşa tarafından 1794-1798 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kiremitli çatısı bulunan kulenin yüksekliği 20 metre kadardır. Saatin sesi uzaklardan işitilmektedir. 7 günde bir kurulan saat, zembereksiz olup 60 kğ. lık bir ağırlıkla çalışmaktadır.
- Güneş Saati: Köprülü Mehmet Paşa Camisi avlusundadır. Basit tip, yatay güneş saatleri grubundadır. Sabah 06.40 akşam 17.20 arasındaki zamanı metal plakanın gölgesine göre gösterir. Osmanlı dönemine ait 95 adet güneş saatinden birisidir. Tarihi güneş saati mermer levhanın üzerinde bulunan üçgen şeklindeki madeni bir plakanın gölgesi ve plakanın merkez teşkil ettiği eşit açılara haiz çok sayıdaki çizgi ile zamanı tayin etmektedir. Mermer levha üzerindeki çizgilerin her birinin arası 10’ar dakikalık zaman dilimini göstermektedir.
- Çarşılar: 13. ve 14. yüzyılda Konya ve Sivas üzerinden gelen zengin Müslüman ve Hıristiyan tüccarlara ait kervanların Karadeniz’e ulaştığı önemli bir liman kenti olan Sinop, 18. yüzyıla değin Karadeniz ticaretindeki önemini sürdürmüştür. Bu dönemde Safranbolu Anadolu’nun kuzeyinden geçen Asya-Avrupa ana ticaret yolunu, Karadeniz’e bağlayan en önemli bağlantılardan biri olan Gerede-Sinop kervan yolu üzerinde bir konaklama noktasıdır. 17. yüzyılın ortasında kent merkezinde inşa edilen Cinci Hanı’nın büyüklüğü, kentin bu işlevini kanıtlayan önemli bir örnektir. Han ilk yapıldığı yıllarda 63 oda ve deve ahırlarından oluşmaktaydı. Böylece Safranbolu çarşısı hanın etrafında yer alan çeşitli üretim yapılan alış veriş mekanlarının doğmasına vesile olmuştur.
Safranbolu çarşısında demircilik, bakırcılık, semercilik, dikicilik, saraçlık, ayakkabıcılık gibi işlenmiş eşya üretimine dönük iş kolları Lonca düzenine uygun olarak ayrı ayrı sokaklarda ancak bir arada yer tuttukları görülür. Bu nedenle de Safranbolu çarşısının sokakları, o sokakta yer alan zanaat koluna göre “semerciler içi”, “kunduracılar içi”, “kasaplar içi”, tüccarlar içi” gibi adlarla bilinirler. Bugün dahi adını taşıdıkları sanat koluna (Demirciler-Bakırcılar-Kalaycılar, Manifaturacılar, Boyacılar, Aktarlar, Semerciler, Saraçlar Çarşısı) göre bu sokaklarda, az da olsa bu işi yapan esnafa rastlanmaktadır.
- Safranbolu Kalesi : Bu kalenin sur ve duvarları bütünüyle yıkılmıştır. 20 m. Yüksekliğinde olduğu tahmin edilen bu kalenin yeri 1976 yılında yanan eski hükümet konağının olduğu yerdir. Bizans döneminde yapıldığı ve o dönemde Dadybra Kalesi olarak anıldığı bilinmektedir.
- Eski Hükümet Konağı: Eski kalenin bulunduğu tepenin üzerine yapılmış, mimari değer taşıyan bir binadır. Kapısının üzerinde bulunan yazıttan 1904 yılında Kastamonu Valisi Enis Paşa ve kentin Kaymakamı Mir Ahmet Beylerin gayret ve halkında masraflarına katılımıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. 1976 yılına kadar İlçenin Hükümet binası görevini yapan bu eserde fevkalade bir taş işçiliği hakimdir. 1976 yılında geçirdiği bir yangın sonucu harap bir hale gelen bu eser, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilerek 2003 yılında tamamlanmıştır.
- Safranbolu Evleri : İlçe merkezinde 18. ve 19. yy. ile 20. yy. başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Evler Safranbolu’nun iki ayrı kesiminde gruplanmış durumdadır. Birincisi “Şehir” diye bilenen ve kışlık olarak kullanılan kesim, ikincisi “Bağlar” diye bilinen ve yazlık olarak kullanılan kesim. Şehir, yönetim merkezinin bulunduğu kale, alışveriş merkezinin bulunduğu Çarşı, evlerin bulunduğu Akçasu, Gümüş, Musalla, Kalealtı ve Tabakhane semtlerinden oluşmaktadır. Safranbolu’da şehrin oluşumunda, hem fonksiyonellik ön planda tutulmuş, hem de estetik kaygılar hiçbir şekilde terk edilmemiştir. Fonksiyonellik yönünden konutlarla- kamu binalarının, pazarlarla- çarşıların yerleşim düzeni, yol-sokak-meydan yapısı örnek gösterilebilir. Tüm evler kendilerine göre daha merkezi konumdaki kamu binalarına, dini yapılara ve anıt eserlere dönüktür. Hangi evden bakılırsa bakılsın manzara kapanmaz. Evlerin yakın plan cepheleri kör, uzak plan cepheleri açık ve birbirlerini izleyecek konumdadır. Şehrin ortasında bulunan meydana yönelik yollar ve sokaklar tamamen taş kaplıdır. Anıt eserlerin avluları ve meydanlar da taş kaplıdır. Mevcut taş kaplama tarzı rutubeti en aza indiren, sel sularına karşı dayanıklı ve ağaç köklerinin yeterli su almasına uygun yapıdadır. Evlerin yerleştirilmesinde iklim gerekleri kadar evin oluşturacağı görünüm ve göreceği manzara da dikkate alınmıştır. Bir ev penceresinden, avlu dış kapısından ya da iki evin arasından görülecek manzara kesinlikle bir bütündür. İlk bakışta gözden kaçabilecek olan bu titizlik şehrin ve yapıların tümüne egemendir.
Safranbolu evlerinin hiçbiri derme çatma değildir. Tüm evler bahçe içinde, çoğunlukla üç katlı 6-8 odalı, geniş hacimli, insan ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmış ve estetikle biçimlendirilmiş büyük konaklardır. Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan söz edilebilir: Çok nüfuslu aile yapısı, yağışlı iklim, kültürel ve maddi zenginlik.
Bir ailede karı kocanın normal olarak iki yada üç çocuğu vardır. Erkek evlat evlendirilince ona ayrı bir ev açılmaz, gelin aynı eve getirilir. Kalabalık aile yapısının yanında, evlerde harem-selamlık ayrımı vardır. Ailelerin sahip olduğu hayvanlar evin zemin katındaki ahırlarda barındırılır. Yağışlı iklim nedeniyle kapalı alan ihtiyacı da fazladır. İnsan ve hayvan yiyecekleri, yakacak odunlar hepsi evin uygun bölümlerinde muhafaza edilirler. İşte tüm bunların sonucu olarak Safranbolu evi büyük hacimlidir. Yağışlı iklimin evler üzerinde bir başka etkisi de çatılardadır. Yağışların fazlalığı çatıların uzun saçaklı ve mükemmel yapılmalarını zorunlu kılmaktadır. Bunu sonucu olarak Safranbolu evleri için “beş cepheli mimari eser” ifadesi kullanılmaktadır.
Safranbolu evlerinin “çevreye saygılı” olarak tasarlandığı günümüz mimarlarınca da sıklıkla vurgulanır. Doğa-insan-ev; sokak-ev, sokak-çarşı ilişkileri son derece düzenli ve dengelidir. Çevreye olduğu kadar komşuya da saygı egemendir. Hiçbir ev diğerinin görüşünü engellemez. Akla ve insana dönük olarak fonksiyonel bir biçimde tasarlanan evlerin yapımında taş, kerpiç, ahşap ve alaturka kiremit kullanılmıştır. Evin oturtulduğu arsa ne şekilde olursa olsun üst katlarda uygun geometri mutlaka sağlanmıştır. Bahçeler sokaktan taş duvarlarla ayrılmıştır. Çift kanatlı büyükçe kapılarla bahçeye, bazen de doğrudan eve girilir. İhtişamı daha kapıda görmek mümkündür. Haremlik – selamlık geleneğinin bir sonucu olarak bazı evlerin çift girişi bulunmaktadır. Din ve gelenekler evi dışarıya kapar, bu yüzden ev içi ve bahçeler yüksek duvarlarla ayrılmıştır, pencereler kafeslidir, kadın yabancı erkeğe görünmez. Bazen aynı evin içinde bile, kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yaşarlar. Safranbolu’da selamlık ve haremlik olarak ikiye bölünmüş böyle evler vardır. Bu düzen daha çok zengin evlerinde görülmektedir .
Safranbolu evinin girişinde zemin katta “hayat” vardır. Bu bölüm eğer taş kaplıysa “taşlık” adını alır. Burada ışık almayı sağlayan ve aynı zamanda odunların dizilerek hava akımıyla kurutulduğu ahşap kafesten “gliste” mevcuttur. Zemin katlarda ayrıca ahırlar, büyük kazan ocakları ve ambarlar bulunur.Üst katlara, ahşap ustalığın üstün örneklerini sergileyen merdivenlerle çıkılır.
İkinci kat, diğer katlara göre daha basıktır. Bu katta gerektiğinde yatak odası olarak da kullanılabilen bir mutfak bulunur. Mutfak ile selamlık arasında yemek servisinde kullanılan silindirik bir ahşap dönme dolap yer alır. Gündelik yaşam orta katta geçer. Soğuk kış günlerinde bu katın ısıtılması daha kolay olur.
Üçüncü kat Safranbolu evinde mükemmelliğe varılan noktadır. Bu katta tavanlar daha yüksektir. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşun “sofa”nın (çardak) daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan girilir. Odaların giriş kapıları köşelerdedir ve giriş kapıları da oda ile doğrudan teması kesen özel ahşap paravana düzeni bulunur. Sofalar ve odaların tavanları ahşap süslemelerle kaplıdır. Her odada sedir düzeni ve çoğu zaman ocak vardır. Oda yan duvarlarında ahşap dolaplar ve sergen yer alır. Odaların her biri bir çekirdek aileyi yada bir aile yakınını barındırabilecek tüm unsurlara sahip, bağımsız birim olarak tasarlanmıştır. Bu doğrultuda her odada ahşap dolapların (yüklük) içerisinde, bugünün duş kabinlerini andıran gusülhaneler mevcuttur. Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtardığı gibi, bu çıkmaların yanlarında yer alan pencereler sedirde oturanların sokağı baştan başa görmesine olanak sağlar. Sofalarda, eyvanlarda ve odalarda zaman zaman kalemişi süslemelere rastlanır.
Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmış olup dar ve uzuncadır. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca ”muşabbak” denilen kafesler bulunur. Pencere sayıları oda büyüklüğüne göre değişmekle birlikte genellikle fazladır. Bu hem içten geniş bir görünüm sağlar, hem dıştan evin görünümüne güzellik kazandırır. Bazı büyük odaların bir cephesinde dört, diğer cephesinde de dört olmak üzere sekiz pencere vardır. Tüm ev, göz önünde bulundurulduğunda pencere sayısının çok yüksek olduğu görülür. Pencere perdeleri beyaz, dantelli ya da delik işlidir. Evlerde ısınma ocaklarla sağlanır. Ocaktan alınan közler mangala konarak taşınır. Katlar arasında zaman zaman tecrit malzemesi kullanılmış olsa da ahşap evlerde ısının muhafazası güçtür. Bu nedenle prensip mekanın değil insanın ısıtılmasıdır.
Yemek mutfaktaki büyük ocaklarda pişirilir ve odalarda yer sofrasında ya da yer bezinde yenirdi. Mutfak odalarının yakınında her çeşit gıda maddesinin depolanmasına uygun ambarlar bulunmaktadır.
Safranbolu evlerinde abdestlik ve hela için ayrılan bölme iç mekanlardan uzak tutulmuş ve havalandırmanın sağlanabilmesi için kör cephede küçük pencereler bırakılmıştır. Pis sular “algun” denilen pis su yolu düzenine ya da hela çukuruna akıtılır, bulaşık suları ise bahçeye ya da ayrıca yapılan “çirkef çukuru”na dökülür, pis su ile karıştırılmazdı.
Evlerin saçak köşelerine uğur getirmesi için geyik boynuzu asılması geleneği yaygındır. Öte yandan gene evlerin saçağa yakın köşelerinde sokaktan görülecek yüzeylerinde yada sofa çıkmalarının alınlıklarında, Arap harfleri ile yazılmış bazı dualar ve bazen evin tarihi yazılıdır.
Evlerin sokak cephelerinde, ev içlerinde, bahçelerde, sokaklarda çeşmeler vardır. Şehirde su kültürü, dönemine göre oldukça ileridir. 5 km. mesafeden ve tarihi İncekaya Su Kemerinin üzerinden şehre su getirilmiştir. Bazı büyük konaklarda havuzlu odalar bulunmaktadır. Havuzlar büyük hacimli ve insan boyu derinliktedir. Havuzlar bazı konaklarda selamlık köşkü denilen bahçe içindeki bağımsız binalarda yer almaktadır. Bahçelerde havuz ve kuyular yoğunluktadır.
- Kaymakamlar Evi: 18 ve 19. yüzyıl Türk toplumunun geçmişini, kültürünü ve yaşama biçimi ile teknolojisini yansıtan Safranbolu Evleri arasında en önemli bir örnektir.
18. yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Sahibi Safranbolu Kışlası Kumandanı Hacı Mehmet Efendidir. Hacı Mehmet Efendiye Yarbay karşılığı olan “Kaim-Makam” denilmesi nedeniyle ailesi; dolayısıyla evleri de halk arasında bu isimle söylenegelmiştir. Kentsel dokusu ve tüm mimari özelliklerini günümüze dek koruyabilmiş olan ilçede Kaymakamlar Evi, 1979 yılında restore edilmiş ve haftanın 7 günü ziyarete açıktır. Safranbolu çarşısı içinde Hıdırlık yokuşu sokağı üzerinde bulunan yapı; kitle, plan ve cephe olarak özgün bir Türk evi niteliğine sahiptir. Zemin katta “Hayat” denilen zemini taş kaplı bölüm yer alır. Sokak cephesinde sağır ve sağlam duvarlar ise yapıyı adeta dışarıdan koruyarak omuzlamış gibidir. Bahçe yönüne gilistelerle açılarak ikinci bir güvenlik önlemi yanında iç mekanlara ışık, hava sirkülasyonu sağlar. Zemin kat duvarları; büyük bir bölümü ahşap malzeme ile yapılan yapıya “uzun ömürlülük”, taşıyıcılık ve hacimlerdeki önemli üretim aktivitelerinden dolayı yapıdaki yıpranmaların azaltılması, ayrıca dış tehlikelerden korunma düşüncesi ile taş olarak inşa edilmiştir. Yapının üst katları ise ahşap çatkılı ve kerpiç dolguludur. Taban ve tavan tahtaları, kapılar, dolaplar sarı çamdan yapılmıştır. Çatı, cephelerdeki hareketliliği geniş saçaklarla çepeçevre kaplamaktadır.
Birinci katın merdiven başındaki iki oda selamlık, karşıdaki bölüm ile üst kat Harem’dir. Bu katta bulunan dönme dolap, selamlık ile harem arasında yemek servisinin yapılmasını sağlamaktadır. İki kattaki odalar aynı çatı altında yaşayan kalabalık aile tipine göre bireylerin tüm gereksinimlerini sağlayacak şekildedir. Her odada sedirli oturma düzeni, yer sofrasında yemek yeme, yer yatağında yatma, yatakların konulduğu yüklük içerisindeki gusülhanede yıkanma olanağı vardır. Pencereler evin bol ışık almasını sağlar. Ceviz ve çam kerestesinden yapılmış tavan süslemeleri ise zevk ve estetik anlayışının zengin örneklerindendir. Sekiz oda, üç çardaktan oluşan Kaymakamlar Evi’nin, harem ve selamlık bölümleri çeşitli manken ve malzemelerle donatılmıştır.
- Mümtazlar Konağı: 1888 yılında Gazi Süleyman Paşa Medresesi Baş Müderrisi Müftü ve Müderris Ziya Efendi tarafından yaptırılmıştır. Geleneksel Osmanlı-Türk mimarisinin belirgin özelliklerini gösteren ev, alttaki hayat bölümü ile birlikte 3 katlıdır. Harem ve selamlık bölümlerinin birbirinden ayrıldığı evin 3 ayrı girişi bulunmaktadır. Evde, 8 oda, bir misafir salonu, bir istiare mekanı, 3 tuvalet, 4 cumba, bir kiler, bir at ahırı, bir mazra (depo) ve hayat bulunmaktadır. Her birinde ocak (şömine), gusülhane, yüklük, oyma, sedir ambarı ve odunluk bulunan odaların tavanları ahşap oymalarla süslü olup özellikle evin baş odasının tavan süslemesi 4000 ahşap parçasından oluşmaktadır.
- Karaüzümler Evi: Safranbolu İlçesinde Mescit Sokak üzerinde ahşap çatkıları, dikdörtgen biçimi ile dikkati çeken Karaüzümler Evinin Mehmet Karaüzüm tarafından 19. yüzyıl sonlarında doğru yaptırıldığı söylenmektedir. Arnavut kaldırımlı Mescit sokağa ve bahçeye bakan cephedeki sofa çıkması ile dikkati çeken bu evin üçer pencereli köşe odaları, pencere boyutları ile olağanüstü görüntü oluşturur. Ahşabın kahverengi tonları çatkılar arasındaki kerpiç bezemeler, Karaüzümler Evinin diğer özellikleri olarak göze çarpar. 3 katlı evin içinde odalar, sofa etrafında geniş ve simetrik olarak yapılmıştır. Döner merdiven, alan kaybını asgari düzeye indiren akılcılıkla düzenlenmiş ve ev hiç restorasyon görmemiştir.
- Kavsalar Evi: 19. yüzyılın ilk yarısında Safranbolu’nun ilk kiremit ve tuğla imalatçısı Damaklıoğlu Hacı Ahmet Efendi tarafından kızı Sıdıka hanım adına yapılmıştır.
- Kileciler Konağı: 1884 yılında Kilecizade Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Her iki sokağın eğimine göre biçimlenen yapı, tam anlamıyla bir köşe evidir. Temel taş duvarlı, üst katlar ahşap çatkı arasında kerpiç dolgudur. İki cephede üst kat zarif işlemeli taş konsollar üzerinde dışarıya taşarak inşa edilmiştir. Harem ve selamlık bölümlü konağın selamlık girişi Kışlayanı sokak, harem girişi ise Akpınar sokak üzerinde bulunmaktadır. Ahşap ile taşın çok dengeli kullanıldığı Kileciler Konağının 1925 yılında onarım gördüğü dış cephedeki yazıdan anlaşılmaktadır. Öte yandan binanın yapıldığı yılı gösteren H.1300 yılı cephedeki “Kuşevi” üzerine işlenmiştir. Dış cephede ve konağın içinde insana güzel ve temiz, yüce fikirleri ilham eden özlü sözler zarif bir şekilde yazılı bulunmaktadır. Özellikle üst kattaki baş oda tavan göbeği ve etrafındaki ahşap rozetler ve süslemeler ile diğer bir odadaki “Eksantrik Dikey Şakul” görülmeye değer estetik ve görkemdedir.
- Müze Köy Yörük: Safranbolu’nun küçük bir modeli olan Yörük Köyü, 1997 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir Türkmen köyü olması sebebiyle tamamen kentsel sit alanı içerisine alınarak korunması kararlaştırılmıştır.
16. yüzyılda Safranbolu yöresinde yaşayan göçebe cemaatlere “Yörükan-ı Taraklı” yada “Yörükan-ı Taraklıborlu” adı verilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Safranbolu, biri bugünkü Safranbolu İlçe merkezinde “Medine-i Taraklıborlu” diğeri merkezi bugünkü Yörük Köyü (Nefa-i Yörük) adını taşıyan aşiretler için kurulmuş olan Yörükan-ı Taraklıborlu adını taşıyan iki ayrı kazadır. Yörük Köyü ile ilgili yazılı efsanelerde, Yörüklerin 14. ve 15. yüzyıllarda göçer durumda oldukları, kendilerine özgü vergi düzeni ile ayrı bir kariye teşkil edecek şekilde bir kadıya bağlanıp zaman içerisinde yerleştirildikleri ve bu kazanın merkezi olarak bugünkü Yörük köyünün tespit edildiği ve uzun sürede, yüzyıllar boyunca konumlarını devam ettirdikleri anlaşılmaktadır. Köyün efsanede yer aldığı şekilde Karakeçili aşiretine bağlı oymaklar ve Taraklı aşireti mensupları ya da bütününden oluşan biçimde kurulmuş olması kesin olmamakla birlikte ihtimal dahilindedir.
Safranbolu’nun aksine arsa ve engebeli arazi sorunu olmayan Yörük’lüler evlerini nerede ise bitişik nizam inşa etmişlerdir. Anadolu köylerinde genellikle görülen ev kümelenmesi yerine ana cadde boyunca yapılanmışlardır. Ana cadde sonundaki meydandan açılan düzenli sokaklar da bile bitişik nizam havası devam etmektedir.